19 Nisan 2008 Cumartesi

İstanbul'a Bahar Festivalle Gelir!

Özellikle kahredici trafiği ile fazlaca haşır neşir olduğum zamanlarda, bir parçası olmaya fazlası ile lanet ettiğim İstanbul'a olan aşkım, yılda en az bir kere Nisan ayında muhakkak tazelenir. Yeniden hatırlarım bu şehr-i cümbüşün bana sunduğu nimetlerin zenginliğini, keyfini... "Herşeye rağmen" derim, "herşeye rağmen yine de yaşanacak bir şehir burası, benim şehrim, ne olursa olsun kopamayacağım, dönüp dolaşıp gelmek isteyeceğim yegane yer"...

Ben hangi mevsimi en çok sevdiğine karar veremeyenlerdenimdir. Her yeni mevsim başlangıcında en çok sevdiğim mevsimin o olduğuna karar veririm. Her birinde sevdiğim bir dolu güzellik vardır çünkü. Sanırım biraz çocukları arasında ayrım yapamayan annelere benziyor bu durumum.

Ve işte yine bir bahar ve baharın en sevdiğim yanlarından biri, İstanbul'umu da ne kadar çok sevdiğimi bana yeniden hatırlatan o sihirli iki hafta, İstanbul Film Festivali... Ben İstanbul'a bahar geldiğini İstanbul Film Festivali'nin ilk haberleri gelmeye başladığı zaman anlarım. Sinema dergileri ve gazetelerde belirmeye başlayan festival haberlerinde bile vardır baharın kokusu. Hele hele festival kitapçıkları da çıktı mı, tamamdır artık, İstanbul ve bahar kucaklaşmaya hazır demektir.

İşte yine böyle coşkulu bir iki haftayı geride bırakıyoruz. İstanbul Film Festivali bir seneyi daha geride bırakıyor. Yine her seneki gibi coşkulu, bilet bulunamayan filmlere hayıflanmalarla ama yine de doyasıya sinema dolu, bol koşturmacalı bir sinema şöleni daha geride kalıyor. İleriki günlerde beni çok etkileyen birkaç filmin üzerinde daha detaylı olarak durmak istiyorum. Ama gördüklerim kadar göremediklerimin de bende derin etkiler (yaralar) bıraktığını söylemeliyim. En çok sediğim yazarlardan biri olan Paul Auster'ın yönetmeni ve senaristi olduğu bir film, festivalin kuyruğuna takılır ve benim şehrime gelir ve ben bilet bulup izleyemem, olacak iş mi bu? Değil, ama oldu işte:(

Böylesi bir festivali güzel kılan sadece filmlerin içine gömülüp başka alemlerde dolanmanız değildir, aynı zamanda sizinle aynı duyguları paylaştıklarından emin olduğunuz hiç tanımadığınız sinema dostları ile aynı koltukları paylaşmak, sinema kuyruklarında birlikte beklemek, aynı kafelerde bir sonraki filmin heyecanını paylaşmaktır. Ve film aralarında Beyoğlu'ndaki kitapçıları arşınlamaktır.

Bu sene festival boyunca bir numaralı eşlikçilerim ise edebiyat dergilerim, olmazsa olmaz sinema dergim Altyazı, Türkiye'nin önemli kadın dergilerinden biri Amargi ve festival kitapçığım oldu. Yanımdan hiç ayrılmadılar ve film aralarında sımsıcak çayımla birlikte en büyük eşlikçim oldular.

Bir kez daha HOŞGELDİN BAHAR ve seneye yeniden görüşmek üzere İstanbul Film Festivali:)

Hiç yorum yok: