16 Ağustos 2011 Salı

Mürekkep & Dolmakalem...

Edebi ve ebedi aşk... Tereyağ ile bal gibi ya da çayla şeker... Koşulsuz tamamlayıcı... Ayrı ayrı yazılsa da sanki tek bir kelime...


İki gün önce yolumun düştüğü bir mağazada bu dolmakalem/mürekkep takımlarına gözüm ilişince kafamdan geçen ilk düşüncelerdi bunlar.

Dolmakalemin bir karakter olduğunu, taşıdığı kişinin özelliklerini yansıttığını ilk dedemden öğrendim ben. Neredeyse tam on yıldır bizlerle birlikte olmayan dedemden... Bir avukat olarak işindeki resmi, mesafeli, ciddi duruşunu yansıtan gri tonlarında bir dolmakalemi, sağ elinin orta parmağında da hiç eksilmeyen bir mürekkep lekesi olduğunu hatırlıyorum.


Tıpkı yıllar evvel daktilosuyla ilgili yazdığım gibi dolmakalemleri de onun için son derece müstesna, kıymetli, hele de öyle burnunu ona yasaklanan şeylere sokmaya meraklı evin ufak veledinin kurcalamasına izin vermeyeceği kadar özeldi. Peki çocuk dediğin yasak dinler mi? Dinlemez! Bir keresinde gizli gizli ele geçirdiğim kalemin neden yazmadığını bir türlü çözemeyince sinir olup orasını burasını kurcaladığımı ve mürekkebini patlatıp yüzüm gözüm, üstüm başım her yanımı mürekkep yaptığımı hatırlıyorum. Bir insan yaramazlık yaptığını ancak bu kadar ele verebilir, artık oynamıyordum desem ne fayda:)

Evin her yanını kitaplarla dolduran dedem, daktilosu olan dedem, özel kutularında itinayla sakladığı dolmakalemleri olan dedem... İçindeki yazı canavarıyla o zamanlar henüz yakından tanışmamış olsa da en azından varlığını hisseden bendeniz, işte dedemin bu eşyalarını kurcalamaya, denemeye, nasıl çalıştığını çözmeye çok meraklıydım.

Yazmaya meraklıydı dedem. Çok konuşan, paylaşımcı bir insan değildi pek. O nedenle çocukluğumdan aklımda kalanlar sözlerinden çok, ona dair görüntüler. Şimdi yazarak rahatladığım, kendimi döktüğüm tüm defterlerim gibi onun da defterleri, kendini anlattığı satırları vardı.

Ben elyazısına da ilk onunla vuruldum. Ama nasıl bir yazı... Kelimelerin her biri kıvrıla kıvrıla şekil alıp sadece bir yazı olmaz, insanın bakışını anlamlandıran bir sanat eserine dönüşürdü. Sanki o kıymetli kıvrımlar öyle sırlar barındırırdı ki içinde, her görene de okunmak, anlaşılmak istemezdi. Zordu dedemin yazısını çözmek...

Ölümünden sanırım iki yıl önceydi bir albüm yapma sevdasına tutuldu dedem. Ama öyle böyle değil. Pek fazla irtibatta olunmayan ailenin uzak akrabalarından bile resimler, anılar istedi. Detaylı bir soyağacı çıkardı. Ve kendisinden bir nesil önceden başlayarak her bireye, her çekirdek aileye en az birer sayfa ayırarak kocaman bir albüm yaptı. Öyle ki sadece olanları değil, henüz olmayanları bile ekledi albüme. Yani biz torunlarının eşleri, çocukları, torunları için bile sayfalar ayırdı:) Albümün başınaysa o muhteşem yazısıyla ailenin tarihini, başından geçenleri, kendi anılarını yazdı.

Ve bu içindekilerin yaşanması yıllar, hazırlaması ise büyük emek istemiş olan albüm bittiğinde çağırdı beni yanına. Hatıraya, anılara, yazıya tutkun romantik ruhlu torununun karakterini bildiğinden "bak, bu albümü sana emanet ediyorum" dedi. "Bu zamana kadar olanları ben tamamladım, ama bundan sonrasına ömrüm vefa etmez. Ama sana, sizler için hazırladığım o sayfaları özenle doldurmanı emanet ediyorum". Canım, nasıl önemserdi böyle şeyleri:)

Ailenin yeni nesil kızları pek bir özgür çıktı dedecim! Henüz evlenen yok ama bilesin emanetin hala bende saklı:)

Bir mürekkep/dolmakalem ikilisinden böyle bir yolculuk yapıverdim. Yaşasaydı bunları alır, ona hediye ederdim. Şimdiyse birini seçip kendime armağan ediyorum!

10 yorum:

Leylak Dalı dedi ki...

Of süper, deden harikaymış, tanımak isterdim doğrusu. Soyağacı, albüm gibi arşivimtrak şeylere meraklı benim gibi biri için ilginç bir kişilikmiş. Doğrusu ben de isterdim aile için böyle bir soyağacı yapmak, denesem mi acaba?
Dolmakaleminle hep güzel şeyler yazmanı diliyorum Zerocum, sevgiyle...

serrose dedi ki...

ben dedelerimi tanimadim ama cok isterdim tanimak.ozellikle anne dedemi.Senin ne guzel anilarin var tadini cikar.
hangisine karar verdin goster bize de :)

Ece Ekincioğlu dedi ki...

sabah sabah harika iki kare beni benden aldı, üzerine senin yazın. kalem ve defter tutkumu bilirsin, ama güzel el yazısına da bayılırım ve kendimde şöyle bir problem keşfetmişimdir, asla aynı yazıyla devam edemem. 5-6 stil hatta bazen hiç tanımadığım şekillerde yazarım ben kalemle. hem severim bu halimi hem de neden böyle tek tip olmuyor diye hayıflanırım.

Dedenin yaptığının aynısını anneannemde yaptı. Albümler hazırlandı, yollandı tüm aileye.

Nur içinde yatsın deden.

BURCU dedi ki...

Yaaa arkadaşııımm, bayılıyorum senin yazılarını okumaya..Ne kadar güzel, ne kadar içten yazıyorsun..Gözlerim doldu resmen..
Dedenle ilgili bazı detayları bilsem de bunları dinlemenin ötesinde ruhundan dökülenleri okumak ayrı bir keyif veriyor...
Gerçekten çok şanslısın.. Öyle bir deden olduğu ve ondan bu güzel ruhu kaptığın için... Eminim deden bir yerlerden izliyor, hep yanında seninle... ve gurur duyuyordur...

Mekanı cennet olsun, nur içinde yatsın sevgili deden...

BAYKUŞ GÖZÜYLE... dedi ki...

Zerencim o kadar güzel anlatmışsın ki hem dedene hayran oldum hem duygularını aktarmana...
Dolmakalemlere benim de zaafım var ,kendi çapımda bir dolmakalemim de var onu kullanmayı çok severim.Yanlız dolmakalemler aceleyi sevmez,itina ile kullanılmak isterler yoksa yapacaklarını bilirler:))
Eline , diline sağlık...
Dedenin de ruhu şad olsun!

Kontrast dedi ki...

Geçmiş bir sızı gerçekten. Hafif tatlı hafif acı. Hep naif hep çocuksu. Yazın beni de geçmişe götürdü zero :) Harry Potter'daki Düşünseli misali izledim olanları. Özellikle benim gibi böyle mürekkebe meraklı bir insan olunca, yazın şamda kayısı!

Dolmakalem/mürekkep kutusuna bayıldım, bayılmak ne kelime hayran kaldım. Ben de istiyorum ama buralarda ne arar...

Neyse zero, mutlu günler diliyorum...

Yeraz dedi ki...

Ne kadar şanslısın ki böyle bir deden varmış ve deden de ne kadar şanslıymış ki senin gibi bu emanete sahip çıkıp hakkını verecek bir toruna sahipmiş.

zero dedi ki...

Leylak Dalım bence başlamalısınız tez elden. Albümlerin yerini hiç bir şey tutmuyor. Şimdi ben ananeme gelen tüm eşe dosta gösteririm dedemin albümü. Pek güleriz bizim için ayrılmış gelecek sayfalara:) anlamı ve değeri çok başka bu albümlerin...

Sevgili Serrose, ikinci seçeceğim sanırım, çünkü ilki gerçekten epey pahalıydı. Onun çok daha eski zamanları hatırlatması daha çok hoşuma gitti ama ikincisi de gayet güzel bence:)

Ecem senin defterlerle ve yazıyla olan tatlı didişmeni çok seviyorum ben. Sen çeşit seviyorsun. Tek tip olmayı sevmiyorsun. O yüzden defterlerin de, yazı stillerin de hep farklı olmalı. Sen böyle güzelsin be arkadaşım, boşver gerisini:)

Burcucuuum çok sağol tüm güzel sözlerin için:)okuyor olduğunu bilmek güzel:)

Nataliciğim, evet dolmakalemler aceleyi, hoyratlığı hiiç sevmezler, ama 7-8 yaşlarındaki Zeren bunu pek bilmiyordu ne yazık ki:)) Aslında benim de geçmişimin özel günlerinden birinde armağan edilmiş bir dolmakalemim var ama o, bundan sonra sadece bir hatıra olarak çekmecemdeki yerini koruyacak o kaddar. Yenisini kendime ben hediye edeceğim:)

Sevgili Kubilay, Düşünseli benzetmen çok hoşuma gitti:) bir harry potter manyağı olarak nasıl gitmesin:) Ya biliyor musun ben senin hangi şehirde yaşadığını bilmiyorum. Çok merak ettim, lütfen paylaş benimle...

Sevgili Yeraz, çok teşekkürler. Çok konuşkan ve paylaşımcı bir adam olmamasına rağmen aslında beni ne kadar etkilemiş olduğunu bu yaşlarımda daha çok anlıyorum dedemin.

Hepinize yürekten sevgiler...

SıdıkaEren dedi ki...

Tıpkı anneannemin anılarını sakladığı sandık gibi koktu:)

Zeynep Özmen Ünlü dedi ki...

Sevgili Zero,
Yazılarının çoğunu şirkette okuyup, vakitsizlikten yorum yazamamıştım. Bazılarında çok etkilendiğim için dönüp yazmak istedim. Defter ve kalem ve düşünceleri paylaşmak gerçekten insanı özgür kılan birşey, ben bu kalemlerim bitsede saklıyorum. Bir dolmakalemim var, ilkokula başladığımda babam almıştı ,30 senedir saklarım. anısı olan hiçbirşeyi atamama huyum var.