9 Mayıs 2012 Çarşamba

Gel, teslim olalım, suya karışalım...

Dün gece saat 21 suları. Çalışmadığım, tamamen bana ait bir günün akşamı. Datça'nın merkezinde denizin neredeyse ortasına kadar uzanan bir iskelenin en ucunda bağdaş kurmuş oturuyorum. Kulağımda bir Bülent Ortaçgil çalıyor, bir Vedat Sakman. Onların dingin sesleri yakışıyor alacakaranlığın huzuruna.

Datça'ya akşam çöküyor. Ve ben, dört bir yanım deniz, o an dünyanın tam ortasında oturduğuma yemin edebilirim. Öyle bir his içimde.

Kulağımda kulaklıklarım olduğu için hiç farkında değilim benim haricimde dünyada neler olup bittiğinin. Ama artık bir süre sonra etrafımda bir hareketlenme olduğunu farkedip çıkarıyorum kulaklıkları. Bülent Ortaçgil, Vedat Sakman ustalar alınmasınlar ama o an o ortamda bana dünyadaki her müzikten daha güzel gelen bir gitar sesi geliyor kulaklarıma. Bir grup genç toplanmış, insana sanki bir okyanusun ortasında oturuyormuşsun izlenimi veren iskelenin ucunda hem çalıp hem söylüyorlar. Yakınım ben de onlara çok. Önce Gesi Bağları geliyor kulağıma, sonra Gönül...

Datça'ya akşam çökerken...

Siz ne dinliyordunuz diyor içlerinden biri bana, biliyorsak çalalım. Kulaklığı çıkardığım anda çalan şarkı Fikret Kızılok'tan Bir Harmanım Bu Akşam'dı. Onu söylüyorum. Hoşuna gidiyor çalanın. Çok severim diyor. Bilmem ki benim kadar sevebilir misin diyorum içimden. Ben ki bu şarkıyı başka bir sesten dinlemeye pek tahammül edemem, canlı gitarın sihri mi, ortamın büyüsü mü bilmem, o kadar keyif alıyorum ki, söylüyorum kendisine de. Üstadın kemiklerini sızlatmadın, helal olsun diyorum.

Bir sözüm olduğu için ayrılmak zorunda kalıyorum aralarından bir süre sonra, bedenim haricinde her şeyimi yanlarında bırakarak. Arada toplaşırız burda, bekleriz diyorlar, ben de gelirim diyorum, gelmez miyim hiç?

Ve yine önemli bir anektot düne dair. Bisikletli bir Datçalı olduğum ilk gündü dün. Bisikleti olmayan yok burda zaten. Bir ben vardım işte, şükür ki sona erdi bu utanç:) Dün de başka bir yere yazdığım gibi, artık bisikletli bir Datçalı olarak 7/24 içime mayomu giyer, bisiklet tepesinde dolanırken gözüme kestirdiğim her koyda kendimi suya bırakır, yakında da deniz kızı selamımı çakarım. Zaten bu sürecin sonunda insanlıktan çıkıp su dünyası canlıları arasına karışmayı planlıyorum:)

İki sene sonra çocukluk aşkı denizle buluşmuş mutlu ben. Ne varsa yine suda var:)

Denize bu kadar sevdalı olan ben, iki sene denizden uzak kalmanın ızdırabını çok çekmiştim içimde. Belki 15 sene her yazını denizin dibinde Ayvalık-Ören'de geçirmiş biri olarak denizsiz bir yazı yazdan kabul edemem ben. Lakin geçen yıllardaki şartlar kavuşmaya izin vermemişti. Sonunda dün siftahı da yaptım.

Laf değil, gerçekten çok kıymetli bir bağ var suyla aramda. Deniz belki benim hayattaki tüm elektriğimi alan tek yer. Kendini sırt üstü suya bırakıp, kulakların da denizin içinde, gözlerinde sadece gökyüzü, başının en tepesinden, kollarından, bacaklarından tüm sıkıntılarını alır götürür su. Sen istemesen de götürür. Daha öte bir teslimiyet tanımıyorum ben.

Ören'de geçirdiğim yazlarda her denize girişimde muhakkak bırakırdım yine kendimi suya sırt üstü. Ve şunu derdim hep içimden: biriktir bu anları Zeren. Kışın en sıkıldığın anlarda şu an, suda olduğun bu anı hatırla. İşe yarar, yaramıştır. Şimdi denizin bu kadar dibinde yaşama şansı edinmişken mutfağını kışa hazırlayan kadınlar gibi biriktireceğim yine keyiflerimi, en sıkıldığım zamanlarda bozdurup harcamak için.

Tavsiye ederim. Denemesi bedava:)

9 yorum:

Köklerden Uzağa dedi ki...

Ben de denizde sırtüstü uzanmışken, dünyanın merkezinde olduğuma yemin edebilirim.
Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok, Vedat Sakman ne güzel adamlardır. Her ruh halinde dinlenebilecek şarkıları vardır hepsinin de. Keyif adamlarıdır onlar, ve o yüzden de bazen hüzünlü bazen çocuksu bir keyif verirler.
Sizinle Datça'ya misafir olmak çok keyifli. Teşekkürler :)

Bugday Tanesi dedi ki...

Zero, ben de her Datça'ya gidişimde Düş Sokağı Sakinleri'ni dinlerim. Hiç bir yerde bana orda hissettirdiği duyguyu hissettirmez.
Ve evet sahilde kumun üstünde sabahlayan gençlerin arasında ben de vardım zamanında. Korkarım sanmışlığım aşka dönüştü.
Başka işte orası...

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

İmrenerek izliyorum Datça yaşamını...
Harika!
:)

Ayşe'nin Kitap Kulübü dedi ki...

Sevgili Zero;

DATÇA'ya geldiğimde sizin pişirdiğiniz yemekleri tatmaya gelmek istiyorum. Ben her yaz Datça'da bir ay tatil yapıyorum, Aktur'da. Mutlaka haberleşelim.Datça'da akşamları bir başka güzeldir gerçekten.
Sevgiler

yeliz dedi ki...

aynen.. ben de sırt üstü depolarım denizi ve denizsiz bir yer düşünemem. bisiklet, deniz... öyle içimde olan şeyler ki:)

Çileksuyu Sibel dedi ki...

Zero'm denizle gecmisin ayni benim yasadiklarim,trabzon,karasu,antalya,dodrum...Ozlemim10 senedir,denizsiz gecen bir yazim olmadi buraya gelene kadar,arada kendimi okyanusa salsam da kesmiyor ne yazik ki..denizle kavusursam bu yaz,eminim senin yasadiklarini hissedicem bende,oyle ozledim ki...ahhhh...keyfini cikar canim,nice guzel gunlerin olsun oralarda...

Ozlemaki dedi ki...

Palamutbükü'nün eski hali burnumda tüttü. Knidos'da fener bekçisi Birol amcanın üç telli sazı ve gece-gündüz ayıkladığım payamlar.

Adsız dedi ki...

Lütfen Datça ile ilgili iyi yazılar yazma. Zor değil, isim kullanma veya kendince isimler ver yerlere. çok araştıran bulacaktır ama sen elinle yazma işte. istanbulu bırakmanı teşvik eden datçayı elinle istanbullulaştırma lütfen.
kısmet olursa biz de gelicez yanına zaten, evimizi yaptıracak parayı biriktirme dönemindeyiz. geldiğimizde değişmiş bir datça bulmayalım.

Zeynep Özmen Ünlü dedi ki...

Zerencim, bu yaz çok keyifli geçicek anlaşılan seninle birlikte. Anlattıkların gözlerimin önünden geçiyor ve Datçayı bu kadar keyifle ve detaylı tanıttığın içinde teşekkürler.